Dans onun için özel günlerde yapılan yada meslek olarak yapılan bir şey değildi. Dansı, sokakta özgürce kendi figürlerini yapan dansçılardan görmüş ve sevmişti. Hatta izlemekle yetinmemiş yanlarına gitmiş ve meraklarını gidermişti. O dansçıların kendisine karşı olan yaklaşımı ve ilgisi dansa olan ilgisini daha da arttırmıştı tabi.
Dans kurslarını denedi daha sonrasinda. Dans gösterilerini izledi. Fakat onun ruhunu yansıtmıyordu. Çünkü biribirine benzer hareketleri tekrarlıyordu hepsi.
Ne yapabilirim diye düşündü bir süre. Ve dansla ilgili bir aktivitesi olmadı.
Evinde otururken bir gün, buldum dedi. Daha önce nasıl aklına gelmediğine şaşırdı. Telefonun kamerasını açıp karşıya sabitleştirdi. Ve kendi figürlerini yaratmaya basladi.
Beğendiklerini seçip daha ileriye taşımak için çalıştı. Gün içinde kalan bütün vaktini buna ayırıyordu. Sabahlara dahi yorgun uyandığı zamanlardı.
Ve kendine özel kıyafet de yaptırıyordu. İstediği bir kıyafeti. Estetik görünmeliydi dansı. Herkes hayran olmalıydı.
Ve uzunca süren çalışmalar için sonuç alma günü gelmişti. O dansçıları gördüğü yere gitti.
Müziğini açtı. Gözlerini kapadı. Yavaş tempoda dansına başladı. O an müzik ve dansına odaklanmıştı. Nasıl görünüyordu? Yapabiliyor muydu? Bunları düşünmüyordu o an.
Gözlerinin önüne kendi silütini getirdi sadece. Ve gülümsedi.
Tutkulu bir aşık gibi dansın kollarına kendini bırakmıştı.
Performansının sonuna gelmişti. Son hareketlerini tamamlarken alkışları duymaya başlamıştı. Mutlu olmuştu. Terlemişti de. Nefes nefese bir hale gelmişti.
Bu anda gözlerini açmıştı. Ve karşısında bir kız çocuğunu gördü. Onunla beraber aynı hareketleri yapıyordu. Performansı beraber bitirmişlerdi.
Alkışlardan çok bu durum hoşuna gitmişti. Büyük bir ödüldü bu onun için.
Uzun çalışmaları çok güzel sonuçlanmış ve mutlu olmuştu. Dansın tutkusu yine bulaşmıştı etrafa.
20 Şubat 2019 Çarşamba
Saklambaç
Çocukluktan beri hem komşu hem de çok yakın arkadaşlardı ikisi. Biribirlerine dair kimsenin bilmediği şeyleri de bilir, en zor anlarda birbirlerine destek de olmuşlardı.
Büyüyüp gelişip ergenlik zamanlarına geldiklerinde ilk olarak fark etmişlerdi. Birbirlerine karşı olan hisleri diğer arkadaşlarına olanlardan farklıydı. Fakat bunu açmaya söylemeye de çekiniyorlardı.
Yetişme tarzları çevreleri bunun normal olduğunu öğütler haldeydi. Iki hemcins, iki genç kız birbirine böyle bir ilgi duyamazdı. Birbirlerine karşı ilk defa bir konuyu konuşamıyorlardı. Olumsuz bir tepki bunun arkasından bu uzun yıllardır süren dostluğun bitebilecek olma düşüncesi kendilerini geri itiyordu.
Gün geçtikçe bu hisleri büyüyor, fark ettirmemek ise güçleşiyordu. Birbirlerine kaçamak bakışları, sarılırken bırakamayışlar...
Canları ilk defa yanmıyordu. Ilk defa olan ise birbirlerine yardım edemeyişleri idi.
Biri daha fazla dayanamıyordu artık. Gezmek için bir gün kendilerinin bildiği yerde buluştuklarında ne söyleyeceğini bilmez bir halde konuşmaya başladı. Heyecandan elleri titriyor, cümleler ağzının içinde dolanıyordu. Sevdiği dostunun, içinde yangına neden olanın kadının bu halini görünce ellerini tutup ona destek verdi.
Sonunda, kendine gelebilmişti. Ağzından bir anda döküldü kelimeler. Kendisi şaşırmış ellerini tutan dostu şaşırmış...
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ikisinin de. Sarıldılar. Uzunca süre bırakmadan sarıldılar. Bıraktıklarında ise yüzlerinde süzülen yaşlar dudaklarında heyecanlı gülümsemelere sahiplerdi.
Bu durumu kimseye söyleyemeyeceklerini biliyorlardı. Liseyi bitirmek ve buradan uzaklaşmak istiyorlardı.
O yüzden bir oyun oynamaya karar verdiler.
'Saklambaç'.
Büyüyüp gelişip ergenlik zamanlarına geldiklerinde ilk olarak fark etmişlerdi. Birbirlerine karşı olan hisleri diğer arkadaşlarına olanlardan farklıydı. Fakat bunu açmaya söylemeye de çekiniyorlardı.
Yetişme tarzları çevreleri bunun normal olduğunu öğütler haldeydi. Iki hemcins, iki genç kız birbirine böyle bir ilgi duyamazdı. Birbirlerine karşı ilk defa bir konuyu konuşamıyorlardı. Olumsuz bir tepki bunun arkasından bu uzun yıllardır süren dostluğun bitebilecek olma düşüncesi kendilerini geri itiyordu.
Gün geçtikçe bu hisleri büyüyor, fark ettirmemek ise güçleşiyordu. Birbirlerine kaçamak bakışları, sarılırken bırakamayışlar...
Canları ilk defa yanmıyordu. Ilk defa olan ise birbirlerine yardım edemeyişleri idi.
Biri daha fazla dayanamıyordu artık. Gezmek için bir gün kendilerinin bildiği yerde buluştuklarında ne söyleyeceğini bilmez bir halde konuşmaya başladı. Heyecandan elleri titriyor, cümleler ağzının içinde dolanıyordu. Sevdiği dostunun, içinde yangına neden olanın kadının bu halini görünce ellerini tutup ona destek verdi.
Sonunda, kendine gelebilmişti. Ağzından bir anda döküldü kelimeler. Kendisi şaşırmış ellerini tutan dostu şaşırmış...
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ikisinin de. Sarıldılar. Uzunca süre bırakmadan sarıldılar. Bıraktıklarında ise yüzlerinde süzülen yaşlar dudaklarında heyecanlı gülümsemelere sahiplerdi.
Bu durumu kimseye söyleyemeyeceklerini biliyorlardı. Liseyi bitirmek ve buradan uzaklaşmak istiyorlardı.
O yüzden bir oyun oynamaya karar verdiler.
'Saklambaç'.
17 Şubat 2019 Pazar
Deniz Korkusu
Seneler önce bir kız tanıdım. Uzun, güzel sohbetlerimiz oldu. Fakat bir korkusunu anlattığında benim en sevdiğim şeylerden birinden korktuğunu gördüm. Neden denizden korkuyorsun ki ? Dedim. Ve sonra denizi neden sevdiğimi ne kadar güzel olduğunu anlattım. Ben anlatırken o susuyordu. Lafım bittiğinde o başladı konuşmaya.
'Denizin kendisinden korkmuyorum. Denizde yüzmekten yada üzerinde yol almaktan. Denize baktığımda korkuyorum. Bunu şehrin içindeki bir deniz olarak algılama. Açık bir deniz olarak hayal et. O sonsuzluğunu gökyüzü ile birleşmesini düşün. O sonsuzluğa bakmak korkutuyor beni' dedi. Ve derin bir nefes alıp verdi.
Düşündüm. Haklı görünüyordu. O uçsuz bucaksız sonsuzluk korkutabilir tüyleri diken diken haline getirebilir ve nefesi kesebilir.
Benim sustuğumu görünce ' yine de güzel' dedi. Tebessüm ettim.
Boğuşma
Sahile köpeğini indirmiş çimenler üzerinde onunla boğuşuyordu. Kurt köpeği cinsi bir köpekti. Her hafta bazen üç gün bazen de beş gün köpeğini alır gelirdi sahile. Ama her zaman aynı saatlerde gelirdi.
Ben de her zaman aynı ağaca yaslanır, kitabımı okur, yanımda hangi içkiyi getirdiysem onu yudumlarım. Ta ki o köpeği ile gelene kadar. Ondan sonra gözüm hep onlarda olur.
Bir şekilde dikkatimi çekmeyi başarıyorlar çünkü. Tatlı yüz hatlarına sahip genç bir kız ve sevimli köpeği kimin dikkatini çekmez ki zaten.
Konuşma girişiminde bulunmayı hiç düşünmemiştim. İzlemek daha güzel geliyordu.
--------------------------------------------
Aradan bir hafta geçmişti. Fakat bu bir hafta boyunca gelmemişlerdi. Alıştığımdan olsa gerek merak etmiştim. Soracak kimse ise yoktu. Kaygılıydım.
Aradan ne kadar zaman geçmişti hatırlamıyorum. Bir elektrik direğinin üzerinde kayıp olduğu ve genç kızın numarası yazıyordu. Telegonu kaydettim. Belki bulurum diye.
Eve doğru giderken sokaktaki kedilerim de beni bekliyordu. Her zaman yemek verdiğim. Yine yanlarına gidip yemeklerini önlerine koyduğumda iki apartmanın arasındaki boşlukta iki köpek gördüm. Ve birinin tasmasını görünce onun köpeği olduğunu anladım.
Fotoğrafını çektim ve o numaraya gönderdim. Önce oha mesajı ve arkasından telefon araması geldi. Sevinçli bir ses tonuyla çok sevindim çok teşekkür ederim diyordu. Önemli değil derken adresi de verdim. Hemen geliyorum diyerek telefonu kapadık.
Köpeği ise hiç istifini bozmadan çiftleşmeye devam ediyordu.
Bir yandan ona gözcülük ederken bir yandan da sahibini bekliyordum. On dakika yirmi dakika geçmiş hala yoktu.
Bir an köpeklere dalmışken arkamdan gelen sesle irkildim. Siz, köpeğimle beni izleyen kişisiniz diyordu bu ses.
Kendimi koyverip gülerek ' yakalandım' dedim.
- demek izleyen sadece ben değilmişim.
+ benimki izlemek sayılmaz, sadece beni izleyen gözleri gözlüyordum.
- ne fark eder. Hem bu sevimli köpekle hallerinizi kim olsa izlerdi.
+ şu an pek sevimli değil sanki. Diyerek gözleriyle onu işaret ediyordu.
- ah! Doğru.
Sonra ona doğru seslendi. Sahibini duyunca kafasını kaldırıp baktı. Ve yanına doğru koştu. Bir özlem gideriyorlardı sanki. Onları böyle bırakmak gerekiyordu diye düşünüp, benim görevim bitti galiba, iyi günler dedikten sonra uzaklaşacak iken tatlı bir ses tonuyla çok teşekkür ederim dedi. Bana değil onlara teşekkür et diyerek gözlerimle yemeklerini yiyen kedilerimi gösterdim.
Seninkiler galiba dedi. Daha çok ben onlarınkiyim galiba, yemeklerini bırakmadan sevdirmeden geçirmiyorlar dedim.
İkimiz de kaçak güreşiyor gibiydik. Birbirimizden etkilenmiş ve bakışlarımız değişmişken bitirici vuruşu karşıdaki yapsın istiyorduk.
Nasıl oldu bilinmez kendimizi evimde köpekleri gördüğümüz halde bulmuştuk.
Tutkulu vahşi ve boğuşurcasına bir halde. Köpeği ise şaşkınlıkla bizi izliuordu. Bir yer değiştirmiştik sanki.
Ben de her zaman aynı ağaca yaslanır, kitabımı okur, yanımda hangi içkiyi getirdiysem onu yudumlarım. Ta ki o köpeği ile gelene kadar. Ondan sonra gözüm hep onlarda olur.
Bir şekilde dikkatimi çekmeyi başarıyorlar çünkü. Tatlı yüz hatlarına sahip genç bir kız ve sevimli köpeği kimin dikkatini çekmez ki zaten.
Konuşma girişiminde bulunmayı hiç düşünmemiştim. İzlemek daha güzel geliyordu.
--------------------------------------------
Aradan bir hafta geçmişti. Fakat bu bir hafta boyunca gelmemişlerdi. Alıştığımdan olsa gerek merak etmiştim. Soracak kimse ise yoktu. Kaygılıydım.
Aradan ne kadar zaman geçmişti hatırlamıyorum. Bir elektrik direğinin üzerinde kayıp olduğu ve genç kızın numarası yazıyordu. Telegonu kaydettim. Belki bulurum diye.
Eve doğru giderken sokaktaki kedilerim de beni bekliyordu. Her zaman yemek verdiğim. Yine yanlarına gidip yemeklerini önlerine koyduğumda iki apartmanın arasındaki boşlukta iki köpek gördüm. Ve birinin tasmasını görünce onun köpeği olduğunu anladım.
Fotoğrafını çektim ve o numaraya gönderdim. Önce oha mesajı ve arkasından telefon araması geldi. Sevinçli bir ses tonuyla çok sevindim çok teşekkür ederim diyordu. Önemli değil derken adresi de verdim. Hemen geliyorum diyerek telefonu kapadık.
Köpeği ise hiç istifini bozmadan çiftleşmeye devam ediyordu.
Bir yandan ona gözcülük ederken bir yandan da sahibini bekliyordum. On dakika yirmi dakika geçmiş hala yoktu.
Bir an köpeklere dalmışken arkamdan gelen sesle irkildim. Siz, köpeğimle beni izleyen kişisiniz diyordu bu ses.
Kendimi koyverip gülerek ' yakalandım' dedim.
- demek izleyen sadece ben değilmişim.
+ benimki izlemek sayılmaz, sadece beni izleyen gözleri gözlüyordum.
- ne fark eder. Hem bu sevimli köpekle hallerinizi kim olsa izlerdi.
+ şu an pek sevimli değil sanki. Diyerek gözleriyle onu işaret ediyordu.
- ah! Doğru.
Sonra ona doğru seslendi. Sahibini duyunca kafasını kaldırıp baktı. Ve yanına doğru koştu. Bir özlem gideriyorlardı sanki. Onları böyle bırakmak gerekiyordu diye düşünüp, benim görevim bitti galiba, iyi günler dedikten sonra uzaklaşacak iken tatlı bir ses tonuyla çok teşekkür ederim dedi. Bana değil onlara teşekkür et diyerek gözlerimle yemeklerini yiyen kedilerimi gösterdim.
Seninkiler galiba dedi. Daha çok ben onlarınkiyim galiba, yemeklerini bırakmadan sevdirmeden geçirmiyorlar dedim.
İkimiz de kaçak güreşiyor gibiydik. Birbirimizden etkilenmiş ve bakışlarımız değişmişken bitirici vuruşu karşıdaki yapsın istiyorduk.
Nasıl oldu bilinmez kendimizi evimde köpekleri gördüğümüz halde bulmuştuk.
Tutkulu vahşi ve boğuşurcasına bir halde. Köpeği ise şaşkınlıkla bizi izliuordu. Bir yer değiştirmiştik sanki.
16 Şubat 2019 Cumartesi
Sanal Gerçekler
Sosyal medya adını verdiğimiz sanal bir yaşantısı var insanların. Kullanmayan insanlar kullananlara göre azınlıkta kalıyor. İyi kullanılırsa herhangi bir sorun teşkil etmiyor. Fakat insanlar çoğu şeyde olduğu gibi bu konuda da yalana, hileye ve bokunu çıkarmaya daha çok meraklı oluyor.
Günlük yaşantımızda hiç mi yalan söylemiyoruz?
Elbette söylüyoruz. Fakat sosyal medyada bu yalanların boyutu büyüdükçe büyüyor ve kendi yerine yarattığı sanal bir karakteri karşısındaki insana tanıtabiliyor insan. Yalanların ise sınırı hiç olmuyor.
Ve sanal dünya gerçek dünya ile yarışır hale geldi. Geçtiğinde ne gibi problemler doğuracağını kaç insan biliyor acaba?
Sosyal medyanın gelişimi ile insanların psikolojik şiddete ve tacize uğraması, psikolojik rahatsızlıkların artması tesadüf olan şeyler değil.
Bir önemli konuda az önce yazdığım kendi yerine sanal karakter yaratma konusu. İnsanlar bununla tatmin ve mutlu oluyor. Ama gerçek dünyaya geçemediği ve geçemeyeceği için bir süre sonra mutsuzluk ve depresyon belirtileri göstermeye başlıyor. Yani çöküş sürecinin başlangıcı tatmin ve mutluluk oluyor.
Suçlu kim?
Sosyal medya, sanal dünya değil. Sorunun temelinde yine insan var. Sosyal medya burada bir dürtücü hızlandırıcı aracı konumunda. Çözüm yine insanda.
Günlük yaşantımızda hiç mi yalan söylemiyoruz?
Elbette söylüyoruz. Fakat sosyal medyada bu yalanların boyutu büyüdükçe büyüyor ve kendi yerine yarattığı sanal bir karakteri karşısındaki insana tanıtabiliyor insan. Yalanların ise sınırı hiç olmuyor.
Ve sanal dünya gerçek dünya ile yarışır hale geldi. Geçtiğinde ne gibi problemler doğuracağını kaç insan biliyor acaba?
Sosyal medyanın gelişimi ile insanların psikolojik şiddete ve tacize uğraması, psikolojik rahatsızlıkların artması tesadüf olan şeyler değil.
Bir önemli konuda az önce yazdığım kendi yerine sanal karakter yaratma konusu. İnsanlar bununla tatmin ve mutlu oluyor. Ama gerçek dünyaya geçemediği ve geçemeyeceği için bir süre sonra mutsuzluk ve depresyon belirtileri göstermeye başlıyor. Yani çöküş sürecinin başlangıcı tatmin ve mutluluk oluyor.
Suçlu kim?
Sosyal medya, sanal dünya değil. Sorunun temelinde yine insan var. Sosyal medya burada bir dürtücü hızlandırıcı aracı konumunda. Çözüm yine insanda.
15 Şubat 2019 Cuma
Yasakların Cazibesi
Aşağıya koyduğum fotoğrafa baktığınızda ne görüyor ve ne düşünüyorsunuz ?
Ben size söyleyeyim. Yapılması yasak denilen şeyleri yaptığınız düşler düşünceler geçiyor aklınızdan. Belki bir anlık belki uzun uzun. Ama hepinizin aklından geçti.
Bu fotoğrafa özel bir durum değil. Yaşamımızın her anında karşımıza çıkabilecek bir gerçek bu. En iyi diyebileceğimiz insanlar dahi yasak, yapılmamalı denilen ufak da olsa bir şeyleri yapma arzusuna erişmiştir.
Neden böyle ? Buna benim cevabım yasak düşüncesinin arkasındaki gizem ve bu gizemin merak duygusunu harekete geçirmesi. Bir nevi bir düzenek. Basit ama etkili.
14 Şubat 2019 Perşembe
Karanlığın Sesi
Çocukken elektrik gittiğinde annesinin koynuna gittiği zamanları canlandı gözünde. Oysa büyümüştü artık. Kendi başına yaşıyordu. Fakat bu hala karanlıktan korkmasını engelleyemiyordu.
Son yaşanan fırtınadan sonra elektrikle ilgili sorunlar ortaya çıkmıştı. Ne zaman çözüleceği belirsizdi. Gündüz pek sorun yaratmıyordu ama hava kararmaya başladığı andan itibaren teni buz kesmeye başlıyordu.
Ufak bir kasabaydı burası. O yüzden çözüm olabilecek bir şey yoktu. Akşam vaktinden itibaren kasaba karanlığa gömülüyor kimse sokağa inmiyordu. Sokak derin bir sessizlik içine gömülüp kalırdı.
Karanlık korkusu günler geçtikçe artmaya da başlamıştı. Sesler duyuyordu. Adım sesleri, fısıltı sesleri. Oysa kimse yoktu o an yakın çevresinde. Bu durum onu da korkutmaya yetiyordu.
Sesleri duymamaya karanlık korkusunu yenmeye çalışsa da bu çabaları boşa çıkıyordu her seferinde. Kasabada tanıdıklarına bunlardan bahsettiğinde ise ona delirmiş gözüyle baktıklarını gördü. Anladı ki bu durum sadece kendisinde var. Çaresizdi.
Sesler gün geçtikçe şiddetleniyor ve daha belirgin hale geliyordu. Çıldıracak gibi 'yapmayın, yapmayın, susun' diye bağırıyordu. Dayanılacak gibi değildi.
Ve dayanmadığı bir gün sokağa indi karanlığın zirve yaptığı anda. Kulağında karanlığın korkunç kaba sesi yankılanırken, korkmuyorum senden bana daha fazla ne yapabilirsin diyordu. Kasabadaki insanlar onu sadece dinliyor ve yazık kızcağız delirmiş diye söyleniyordu. Kimse de sokağa inmek istemedi.
Bir an ses kesildi. Herkes korkmuş ve merak içinde iken elektrikler de yeniden gelmişti günler sonra. Kız ise sokakta yoktu. Ne olduğunu kimse de öğrenemedi. Sadece karanlığın sesi karanlık her çöktüğünde derinden yankılandı kasabada.
13 Şubat 2019 Çarşamba
Bakirliğin Sonu
Günlerdir gördüğüm rüyaları bir başkası görse belki korkar çekinir. Sürekli benzer, kötü olayları ve aynı şehri içeren rüyalar görüyorum. Bunların birer işaret olduğunun da farkındayım.
Ama bu rüyalar kötü olayların habercisi değil. Sadece rüyamda gördüğüm şehre gideceğim zamanın yaklaştığını gösteriyor. Daha önce hangi şehre gideceksem öncesinde belli süreler o şehre dair şeyler görür yada duyarım. İzmir içinde birkaç senedir durum böyleydi. Ve artık vakti yaklaştı.
Fakat İzmir konusu diğer şehirlerden farklı olacak. Zihinsel ve fiziksel anlamda bakirliğimin son bulacağı ve bu anlamlarda beni bir gelişim noktasına taşıyacak bir şehir olacak.
Zihnim ve bedenim kendini özgürlüğün sıcak kollarına bıraktığında öykülerim düş dünyamın derinlerinden çıkacak büyüleyici kelimelerle renklenecek. Ve bedenim bekaretini verdiğinde duyguların eksik ve saklı anlamlarını öğretecek.
Bu şehir neden İzmir? Bunu bilmiyorum. Başka şehirleri de tercih edebilirim. Fakat yolu uzatmanın anlamı olmaz. İllaki gideceğim bu şehre ve zamanında gitmeliyim. Zihnim o kadar bakir bir toprak bir orman gibi ki içinden çıkabilecekler heyecanlandırıyor.
Bakirliğin sonu nelere gebe olacak ? Size bir soru.
Binlerce rengin olduğu bir dünyaya bir adım olacak bence. Ve şarap tadındaki öyküler kırmızı şarabın o nadide tadına ulaşacak.
12 Şubat 2019 Salı
Aşkın Rengi Nedir ?
Üniversiteye yeni başladığım dönemlerdi. Yeni bir şehre gelmiş yeni insanlar tanıdığım zamanlardı. Ortak zevklerden dolayı fazla sürmeden ufak bir arkadaş grubumuz olmuştu. Dersler dışında gerek etkinliklerde olsun gerek de gezdiğimiz zamanlarda beraber takılırdık.
İçimizde sevgilisi olanlar da vardı ve onlar da bu ufak grubumuza katılmaktan memnuniyet duyuyordu. Çabuk kaynaşmıştık.
Hepimiz bir araya gelemesek bile illaki gruptan birileri birbiriyle konuşur buluşur vakit geçirirdi.
Yine bir gün grubun tümü ve sevgilisi olanların sevgilileri sahil kenarında toplanmış bira içen bira şarap içen şarap içiyordu. Kimdi hatırlamıyorum içimizden biri ortaya bir soru attı.
Aşkın rengi nedir diye ?
Çoğunlukla kırmızı diyen oldu. Arada farklı renkler söyleyenler olsa da. Neden kırmızı diye bir soru da ben attım ortaya.
Cezbediciliğinden dedi biri diğeri tutkusundan bir diğeri ise alışılmış olmaktan dedi. Böyle farklı farklı cevaplar söylenildi.
Sonra sözü ben aldım.
Kırmızı heyecan veren korku veren bir yandan da tutkuyu hissettiren şehvetlendiren renktir. Aşkın kendisi de içinde zıt duyguları barındırır. Mantık ile duygular arasındaki köprü de bu kırmızı renktir. Gerçek bir aşkta olduğu gibi.
Ve beyaz bir ten hayal edin kucağınıza uzanmış. Eteği beline kadar sıyrılmış. Kalça gözünüzün önünde. Bu beyaz ten ilginizi çeker bir arzu doğurur değil mi? Peki arka arkaya birkaç tokat attığınızı düşünün o kalçaya. Kırmızı hale geldiğini. Bu sizin içinizde karıncaların gezmesine neden olacak o heyecanı yaratır. Aşkta bu duyguyu yaşatır. Diye uzun uzun anlattım.
Sözümü bitirdiğimde yüzüme doğru olan bakışlarını gördüğümde onlara karşı tebessüm ettim ve içkilerimize devam ettik.
11 Şubat 2019 Pazartesi
İki Genç Kız
Meraklanmasının nedeni normalde bu saatte onun geliyor olmasıydı. Tabi bu hava bile trafiği etkileyebiliyordu. Biraz da trafikten korkuyordu. O yüzden bu kar tanelerinin düşüşü onu sakinleştirmiyor aksine tedirgin ediyordu.
Ve sokak lambalarının altından üşüdüğü her halinden belli olan, o geliyordu. Binanın kapısına gelirken çoktan otomatiğe basılmıştı bile. Kapıyı itip apartmana giriyordu. Asansöre binip yukarı çıktığında ise karşısında nerede bakışı olan tedirgin bir kız vardı. Gülüyordu onun haline.
O yüzden ağzını açtırmadan daha neden geciktiğini söylüyordu. Biliyorsun bu yaşadığımız yeri yollar yine gıdım gıdım ilerliyordu diyordu.
Karakterleri farklıydı ikisinin de buna rağmen uyumları harikaydı. Bazen kendi kendine soruyor ne buluyorum onda beni burada tutacak kadar diyordu. Aşk mı cinsel bir çekim mi ? Her zaman daha farklı bir şey bu diyerek sonlanıyordu kendi kendine sormalar.
Duştan çıkmış bornozunu geçirmişti üstüne. Yine bakakalmıştı ona. Ve onu yanına çağırıp bacaklarının önüne oturttuktan sonra saçlarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Saçlarıyla oynamayı sevdiğini ikisi de iyi biliyordu. O da gevşeyip kendisini onun ellerine bırakmıştı. ikisinin de mutlulukları basitti. O yüzden hep birbirlerinde buluyorlardı kendilerini bu iki genç kız. Birbirlerine ne hissettiklerini anlamasalar da buna sımsıkı bağlıydılar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)