15 Aralık 2023 Cuma

Orta Bizans dönemi seramikleri

 Beyaz hamurlular ve kırmızı hamurlular olmak üzere iki gruba ayrılır. Özellikle 7. Yüzyıla girildiğinde kırmızı hamurlu kapların azaldığı görülür. 7. ve 9. Yüzyıllar arasında Bizans komşu ülkelerden ve Arap istilâlarindan etkilenmiştir. Bu dönemde geç Roma seramik merkezleri önemini yitirirken bazıları yeni teknoloji ile üretime geçmiştir. Söz konusu yıllarda sırlı seramik üretimi başlamıştır. Orta Bizans döneminin bir diğer önemli grubu ise beyaz hamurlulardir. Beyaz hamurlu seramikler 9. ve 11. Yüzyıllarda yaygın kaplardır. 


Beyaz hamurlu seramikler: kendi içerisinde üçe ayrılır. 

Sırlı beyaz mal grubu 1: 8. Yüzyıla tarihlenen erken bir gruptur. Kazıma tekniği ile oluşturulan bir bezeme programına sahiptir. Hamur renkleri ise grimsi ve yeşilimsi tonlardadır. Bu tip seramikler ayaklı kaplar ve fincandan büyük kupa tarzı kaplardan oluşmaktadır. Kaplar ise genellikle iki kulpludur. Astar kullanılmadığından pürüzlüdür. 


Sırlı beyaz mal grubu 2: 9. Ve 11. Yüzyılda görülen kaplardır. Bezemeleri kazıma tekniği ile oluşturulur. Yoğun olarak ayaklı meyve kapları, küçük kupa, iki kulplu fincanlar üretilmiştir. Bu kaplar genellikle yeşil ya da sarı sırla kaplanmıştır. Bezeme olarak geometrik ve figürlü süslemeler yaygındır. 

Polikrom beyaz mal grubu: hamur renkleri grimsi ya da pembemsidir. Kapların yüzeyleri ince ve pürüzsüzdür. Çoğu örnek ince ve şeffaf bir sıra sahiptir. Bu kapların en önemli özelliği şeffaf sırın altinda iki veya daha fazla renkten oluşan bezemelere sahip olmasıdır. Bezemeler geometrik, bitkisel, figürlü ve dini motiflerden oluşmaktadır. Bu grupta İslam etkisi gösteren motifler yaygındır. Bu kapların İstanbul ve aynı zamanda iznik' te üretildiği söylenmektedir. Bu grupta yayvan kaplar, fincanlar, kase ve tabaklar üretilmiştir. 

Kırmızı hamurlu seramikler: kırmızı hamurlular 11. Yüzyıl sonu ve 12. Yüzyıl başlarında görülmektedir. Özellikle Komnenoslar döneminde Bizans tekrar kırmızı hamurlu seramik üretimine geçmektedir. Yine bu dönemde İslam etkisi kaplar üzerinde görülse de hamur değişmeyecektir. 12. Yüzyıl. Bizans seramik sanatının kırmızı hamurlu krem beyaz astarlı ve üzerlerinin sirla kapla olduğu söylenebilir. 


1. Grup ince kazıma ( fine sgraffito): Bu grup seramikler 11. Ve 13. Yüzyılda yaygındır. Seramiklerde bezemeler öncelikle çizilir, çizildikten sonra ince uçlu bir aletle astarı da kaldıracak şekilde kazınmasıyla oluşturulur. Çizimler gerçeğe yakın, natüralisttir. Kaplar açık sarı, açık yeşil, krem, sarımsı yeşil tonlarda sıra sahiptir. Astarları ise açık krem renkli olup oldukça kalın sürülmektedir. Figürler belli belirsiz olarak ayırt edilmektedir. Genellikle kuşlar, aslanlar, balıklar, grifonlar görülmektedir. Kimi zaman söz konusu hayvanlar bir mücadele içinde verilmektedir. Yine Kûfî yazı taklitli bezemeler, figürlü bezemeler kaplarda seçilmektedir. Bu grup kaplar düz veya hafif dışa dönük ağızlı, halka kaideli, sığ ya da derin kaselerdir. Nadir olarak da fincanlar da gözlenmektedir. Çoğu araştırmacı bu kapları Ege seramikleri ismiyle anmaktadır.( Orta Bizans dönemindeki seramikler yani) 

14 Mayıs 2019 Salı

Eski Sahaf Dükkanı -3

Size anlatacağım diğer dostlarımdan biriydi o. Eee nerede kalmıştık, heh hatırladım. Burası kendim için de bir gözlem yerim oldu. Bir arınmadan geçtiğim dönem de oldu. Ve bu arınmadan sonra gözlemlerim bu denli detaylı hale geldi. 

Neydi bu arınma dönemi?


- Uzun hikaye. Fakat, şu kısmını anlatabilirim. İnsanları uzaktan izleyerek gözlemleyebilirsin fikirler edinebilirsin ama onlarla konuşmadan onların arasında olmadan aklındaki fikirlerin tümü yüzeysel kalır ve yanlış olma olasılığı da yüksektir.


' insanları izleyerek onlar hakkında öyküler uydurabilirsin ama güzel öyküler yazmak istiyorsan hayatın içine karışmalısın, hayatı yaşamalısın'


Buraya gelen çoğu insanla bir sohbetim vardır o yüzden. Az yada çok ama vardır. Belli bir kesim de gelmez buraya. Her görüşten her yaşam tarzından kişi gelir. Bazıları ise kitap almaktan çok tartışmak için gelir. Bu tartışmayı yanlış anlamayın ama bir kavga bir olumsuzluk hali değil. Yeni bilgiler ve bakış açıları edilinen tartışmalardan. Ki kitap alanlardan da katılan olur bazen. Yani yeni kişilerin de tanıştığı bir ortam haline geliyor.

Şu heyecanla kitap arayan kızı görüyor musun? Kendi için aramıyor o kitabı. Kendi için aradığı zaman en alt raflardan başlar. Ve dükkanın yarısını dolaşır. Alt katın tabi. Şu an ise heyecanlı, ne aradığını pek bilmiyor gibi. Çünkü alacağı kitabı hediye edecek. Aklında pek çok soru var ve bu soruları cevaplarken kitabı da aramaya devam ediyor.


Şimdi rafların tam ortasına gidecek, üstten aşağıya bakacak ve en altın üç üstündeki raflara bakacak. Dikkatini çeken kitabın iki sıra sağındaki kitabı alıp gelecek. 

- Hediye mi yine?
+ Evet, doğum günü için, güzel bir hediye değil mi?
- Ah! Tabi, güzel bir kitabı seçmişsin yine.
+ Ehehe, teşekkür ederim.

Bu kadar detayı nereden biliyorsun?

- Hediye bir kitap alacağı zaman hep aynı şeyleri yapar. İsteyerek olduğunu da sanmıyorum. Yani, bir takıntı durumu filan yok ama bir alışkanlık olsa gerek içgüdüsel.

Ah! Sormayı unuttum, ne içerdin?

9 Mayıs 2019 Perşembe

Eski Sahaf Dükkanı -2

İnsanları gözlemlemek içinde güzel bir yer burası. Kitapların düzeniyle ilgilenirken çokça şey duydum çokça şey gördüm. Psikoloji okuyan birinin yada sosyoloji okuyan birinin işine fazlasıyla yarayabilecek insana sahip bir gözlem alanı burası. 

Bunları uzun uzun anlatacağım sizem öncesinde gelin biraz başka şeyler anlatayım. Bu dükkanı neden seviyorum mesela. Kitapları ve sahafları severim. Eski tozlu kitapları da öyle. Fakat çoğu sahaf burası gibi büyük yada düzenli değil. Benim için hep eksik kalmıştır bu. Ve burası insanlara aradıklarını dha kolay bulma daha kolay keşfe çıkmayı sunuyor. Günümüzde sahaflar nerdeyse sadece ders kitapları soru kitaplarının satıldığı dükkanlara dönerken burada onlar yok. Yada yalan söylemiyim çok az olsa da var. Onlar da sağlam kaynaklar olduğu için. 

Böyle konuşunca sanki tıklım tıklım bir dükkanmış gibi anlaşılıyor fakat öyle değil. Zaman zaman kalabalık olurken zaman zaman sadece kitapların dinlenme tesisi oluyor burası. 

Özgürün nerden buraya geldiğini anlatayım mesela. Fazla uzun değil onun öyküsü. Daha önce bahsettiğim gibi eski sağlam bir dostumdu. Burayı adam ettikten sonra arada geliyordu laflamaya. Öyle fazla durmazdı tabi. Çalıştığı iş yerindekilerle tartışınca çıkmış oradan. İstese yine benzer iş bulurdu. İşinde iyidi fakat biraz uzak durmak istiyordu o ortamlardan. Eh bu dükkanda da adama ihtiyaç olunca geliyim dedi o günden beridir burda. Keyfi yerinde buraya geldiğinden beri. Arada gelmediği olur ama o kadar da takıldığım konu olmaz. Zaten gelenlerin çoğunu tanıyor oluruz. Neyse.


Dükkanın bir de üst katı var. Orası buraya göre biraz küçük kalıyor. Ve yeni çıkanları popüler olanları oraya koyuyorum. Bunun nedeni basit insanlar kitapları keşfetmeyi arzulamalı . Sadece göz önünde diye bir kitabı almamalı. Üst kattan bahsetmemin sebebini ayrıca daha sonra anlatacağım.

Ah! Müsadenizle, bakmam gereken biri var.

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Eski Sahaf Dükkanı

Ahşap zeminin çatırtıları duyuluyordu. Buraya ne kadar iyi bakarsam bakayım bu eskimiş zemin bir süre sonra bu sesleri tekrar tekrar çıkarmaya başlıyor. 

Ah! Burayı böyle düzenli hale getirmek kolay olmamıştı. İlk zamanlarını hatırlıyorum da kitaplar dağınık bir halde neyi nerde arayacağını bilmediğin bie karmaşa halindeydi. Çok uğraştım didindim bu haline getirdim. Ama değdi. Bunu bu dükkana gelen insanların gözlerindeki kamaşmadan anlayabiliyorum. 


Pardon. Kendimden ve dükkandan bahsetmemiştim. Burası eski bir sahaf sahibi olan ihtiyar daha fazla uğraşamayacak hale gelmişti. Ben de yeni dünyaları keşfettiğim bu yerin başka birine gitmesine izin veremezdim. Ondan devraldım. Sonrası ise bilindik hikaye.


Kasada duran ve işlere yardımcı olan Özgür var bir de. Sağlam bir dost sağlam bir karakterdir. Benim ilgilenemediğim çoğu zaman o çevirir burayı. 


Çok kitap olmasına rağmen hala nadir kitapları bulup getirmeye çalışırım. Çoğunu da satmam onun yerine okuma köşelerinde insanlara keyifle okuyabileceği yerler hazırladım. 


Bir de insanların getirdiği kitaplar oluyor. Onları ise ikiye ayırıyorum. İçinde yazı not vs yoksa diğer kitapların yanına koyuyorum. Fakat geçmişi olan bir kitap ise onu özel rafa koyuyorum. Kocaman bir yer aslında onlarca yüzlerce kitabın olduğu bir kısım burası. 


Bazı insanlar benim gibi böyle geçmişi olan kitapları seviyor. Ve kitaplara bakarken tebessümle okuduklarını yakalarım genelde. 


Özel bir his özel bir zevk bu.





6 Nisan 2019 Cumartesi

Kalem

Vücudu uçtan uca yarıp kanı özgür bırakabilecek kadar keskin, zihinleri bulandırabilecek kadar zehirli, ruhu okşayacak kadar naif bir araçtır kalem.

Kalemi güçlü olan biri kendisinin yazdıklarını okuyan herkesi etkisi altına alabilir. Bu manipüle gücüne sahiptir. Kitleleri dahi peşinden sürükleyebilir.

Sarhoş da edebilir. Duyguları öylesine güçlü canlandırabilir ki okurken sizi kendi içine çekip o duygusal sarhoşluğu tattırır.

Kalem böylesine güçlü bir araç bir silah bir güçtür. Bunu önemsemeli insanlar. Yoksa etkisine kapılmak çok kolay.

Benim için de iç dünyamın, bilinçaltımın kapılarını açmak için bir anahtar oluyor. Araladığı kapıdan da şarap tadında öyküler çıkıyor.

İlk Işıklar

Pencereden içeriye süzülen güneş ışıkları uyanıp gözünü açmasına yetti. Gözlerini yavaşça açarken bir yandan esneyip gerindi. Ve güneşin ışıklarını gülümsemesiyle selamladı. 

Çok olmamıştı buraya taşınalı. Apartman dairelerinden, betondan sıkılıp buraya gelmişti. Yine bir şehrin içindeydi ama güneşin ışıklarını görebildiği kapıdan çıktığı gibi yeşilin pek çok tonunu görebildiği bir yerdeydi artık. Evi belki biraz ufak belki bir kulübe havasındaydı ama bu pahalı apartkan dairelerinden ve insanların düşüncesizliğinden daha güzel gelmiş ve daha mutlu yapmıştı.

Gözü yine o tahta ata takılmıştı. Buraya taşındığında vardı. Atmak istemedi. Hoşuna gitmişti, çünkü kendisinin de üstünde durabileceği kadar büyüktü. Her sabah ise tahta atın sallandığını görürdü. İlk zamanlar ürpermiş, korkmuştu. Hatta arkadaşları, erkek arkadaşı kaldıklarında onlar da bunu görmüş ve korkarak onu kaldırmıştı. O ise onları sakinleştirip her zaman olduğunu söylüyordu. Haliyle arkadaşları ve erkek arkadaşı delisin, hiç normal değilsin gibi sözler kullanıyordu ona. O ise korkutarak onlarla eğleniyordu.

Yatağın yanında duran çellosunu alıp yatağına oturdu ve ona bakıp çalmaya başladı. Tahta atın hareketleri yavaşlayıp ona eşlik ediyordu. 

Aklında ise bu eve taşındığından beri düzene giren hayatı vardı. Bu ev, tahta at ona hediyeler sunuyor gibi hissediyor o da teşekkürlerini elinden gelen yeteneğiyle sunuyordu.

4 Nisan 2019 Perşembe

Huylanma

Boynu en hassas ve zarif yeriydi onun. Aynanın karşısına geçtiğinde dakikalarca boynunu izler ve hayallere dalardı. Beyaz teni kendini işte böyle büyülüyordu.

Ellerini boynunda gezdirmekten büyük bir keyif duyuyordu. Fakat yakın arkadaşları dahil kim dokunmaya çalışırsa çalışsın huylanıyordu. İstese bile kimse dokunamıyordu. Basit bir huylanma gıdıklanma da olmuyordu bu. Daha şiddetlisi daha rahatsız edicisiydi.

Biriyle tanışmıştı bir süre önce. Yakın hissetmişti kendisine. Yanında keyifli olduğu canını sıkan bir durumda yanında olduğu birisiydi. O da bu güzel beyaz boyna sahip zarif güzelliğin etkisine kapılmıştı. Hissettirmemeye çalışsa da.

Günleri beraber geçmeye başlamıştı. Cesareti olmuyordu. Bu güzel rüyadan uyanmak istemiyordu belki de. Fakat hisleri güzelin dikkatinden kaçmıyordu. O kendi hislerini biliyor ve onun da anlatmasını istiyordu. Ama bunu yapamayacağını da görüyordu her an.

Zaman böyle akıp geçerken güzel için mutlu bir haberi kutlayacaktı ikisi. Bir şarap alıp evine gitti. Şarabı beklemiyordu güzel ama sevinmişti aldığına da. Bir kadeh iki kadeh gerisi geliyordu. 

Zarif güzel, belki başka zaman yapamayacağı bir şey yaptı. Gencin elinden kadehi aldı ve onun elini boynuna getirdi. Heyecanlıydı. Genç de onun kadar heyecanlıydı. Parmaklarını boynunda gezdirmek kendini paraşütle boşluğa bırakmak kadar heyecan veriyordu şu an.

Ve zarif güzeli şaşırtan sevindiren mutlu eden olay gerçek oluyordu. Onun elleri huylanmayı yok etmişti. Belki de güzelin ilacı kendine kendi kadar yakın olan bu tenin arkasındaki ruhun elleriydi. 

Başını yukarı kaldırdı. Ve genç bu büyüleyici güzelliğe dudaklarını kondurdu. Zarif güzel ise gözlerini kapayıp ilacı olan bu dudaklara bıraktı kendini.