Pencereden içeriye süzülen güneş ışıkları uyanıp gözünü açmasına yetti. Gözlerini yavaşça açarken bir yandan esneyip gerindi. Ve güneşin ışıklarını gülümsemesiyle selamladı.
Çok olmamıştı buraya taşınalı. Apartman dairelerinden, betondan sıkılıp buraya gelmişti. Yine bir şehrin içindeydi ama güneşin ışıklarını görebildiği kapıdan çıktığı gibi yeşilin pek çok tonunu görebildiği bir yerdeydi artık. Evi belki biraz ufak belki bir kulübe havasındaydı ama bu pahalı apartkan dairelerinden ve insanların düşüncesizliğinden daha güzel gelmiş ve daha mutlu yapmıştı.
Gözü yine o tahta ata takılmıştı. Buraya taşındığında vardı. Atmak istemedi. Hoşuna gitmişti, çünkü kendisinin de üstünde durabileceği kadar büyüktü. Her sabah ise tahta atın sallandığını görürdü. İlk zamanlar ürpermiş, korkmuştu. Hatta arkadaşları, erkek arkadaşı kaldıklarında onlar da bunu görmüş ve korkarak onu kaldırmıştı. O ise onları sakinleştirip her zaman olduğunu söylüyordu. Haliyle arkadaşları ve erkek arkadaşı delisin, hiç normal değilsin gibi sözler kullanıyordu ona. O ise korkutarak onlarla eğleniyordu.
Yatağın yanında duran çellosunu alıp yatağına oturdu ve ona bakıp çalmaya başladı. Tahta atın hareketleri yavaşlayıp ona eşlik ediyordu.
Aklında ise bu eve taşındığından beri düzene giren hayatı vardı. Bu ev, tahta at ona hediyeler sunuyor gibi hissediyor o da teşekkürlerini elinden gelen yeteneğiyle sunuyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder